Search Results

Scorsese'nin yapımcıları arasında yer aldığı Macar, Amerikan, Kanada ortak yapımı Pieces of a Woman'dan tadımlık bir tanıtım filmi yayınlandı. Shia Labeouf ve Vanessa Kirby'nin başrolü paylaştığı dram deneyimsiz bir ebe yüzünden evde doğum yaprkençocuklarını kaybeden bir çiftin yaşadığı üzücü süreci konu alıyor. İlk gösterimini 4 Eylül'de Venedik Film Festivali'nde yapacak olan filmin yönetmen koltuğunda ise White God ile Cannes'dan ödülle dönen Kornél Mundruczó oturuyor. Filmin senaryosu ise yine White God'ın senaristi Kata Wéber'in kaleminden... Benny Safdie'nin de oyuncu kadrosunda yer aldığı filmde Lebouf ve Kirby'e eşlik eden isimler arasında Molly Parker, Sarah Snook, ellen Burstyn ve Iliza Shlesinger bulunuyor. Pieces of a Woman festivalin ardından 12 Eylül'de gösterime girecek.

Julianne Moore ve Alicia Vikander'i bir araya getiren The Glorias'ın ilk tanıtım filmi yayınlandı. Gazeteci, yazar ve feminist kişiliği ile tanınan ve sosyal konulardaki aktivistliği ile ön plana çıkan Gloria Marie Steinem'in hayatını anlatan The Glorias Ağustos sonunda Amazon Prime'da içeriğine dahil olacak. Steinem'in özellikle kadın hakları ile ilgili mücadelesine odaklanacak olan film ikonik karakterin hayatından farklı dönemleri izleyiciyle buluşturacak. 2015 tarihli My Life On The Road adlı biyografiden uyarlanan film Titus ve Frida'nın da yönetmeni Julie Taymor imzasıyla ekranlara gelecek. Moore ve Alicia Vikander ikilisine filmde Janelle Mcnae, Bette Midler ve Timothy Hutton eşlik edecek. Like Father, Like Son'ın senaristlerinden biri olan Sarah Ruhl'un kaleminden çıkan The Glorias ülkemizde de bir türlü çözüm bulamadığımız kadın hakları ve mücadelesini Steinem'in penceresinden anlatacak.

Kore'nin en büyük sokak giyim markalarından biri olan Kasina da Nike ile Dunk Low işbirliğine giden markalardan biri oldu. Profesyonel kaykaycılardan EunHyuk Lee'nin markası Kasina'nın 80'li yıllarda başlayan Kore'nin gelişimine göndermeler içeren tasarım dili o günlerdeki büyüme sürecinin simgesi olarak kabul edilen otobanlar üzerine kurgulanmış. Busan ve Seoul arasındaki otoyolu temel alan Kasina tasarımcıları bu iki şehrin adlarını da ayakkabıları sağ ve sol teklerinin tabanlarına işlemişler. Dil ekitetleri, topukta yer alan Kasina markalamasıyla işbirliği vurgulanan modellerin yeşil olanında Gyeongbu Otobanı'nı çevreleyen yeşillik vurgulanırken, endüstriyel mavinin ağırlık verildi versiyonda ise 80'li yıllardaki Kore taşımacılığına atıfta bulunulmuş. Modeller süet katmanlandırmayla zenginleştirilmiş deriden üretilmiş. Kırık beyaz bir orta tabanın siyah kauçuk tabanla tamamlandığı Dunk Low sonbahar 2020 koleksiyonunun bir parçası olarak tasarlanmış. Neptün yeşili olan model 18 Eylül'de sadece Kasina üzerinden satışa çıkarılacak, mavi renkli model ise 25 Eylül'de hem Kasina hem de Nike SNKRS'dan satın alınabilecek.

Motor sporları tarihinin en büyük isimlerinden biri olan Ayrton Senna'nın hayatını konu alan ve Asif Kapadia imzalı bir belgesel olan Senna'yı Netflix ekranlarında izlemiştik. Ülkesi Brezilya'da bir kahraman olan ve dünyadaki Formula 1 severlerce de efsane olarak tanınan Senna'nın hayatı bu sefer de dizi oluyor. Yine Netflix ekranlarına gelecek olan mini dizinin detayları henüz netleşmiş değil. Tahminen 2022 gibi Netflix içeriğine dahil olması beklenen 8 bölümlük dizi Senna'nın aile yaşamı, kariyeri ve 1994'te San Marino Grand Prix'sindeki kazasına kadar olan süreci ekranlara taşıyacak. "Riskli olmayan türde sürmeyi bilmiyorum, herkesin bir sınırı var ve benimki diğerlerinden biraz daha fazla" diyen Senna'nın kazanma bağımlısı olarak eleştirildiği yarışma tarzına sahip olduğu süreci de gözler önüne serecek olan dizi aynı zamanda ailesi tarafından yapımcılarla paylaşılmış ve hayranları tarafından pek de bilinmeyen anıları da içerecek. İkonik ismin çocukluğunu geçirdiği Sao Paulo'daki evinden başlayacak olan hikayede ikinciliği yeterli bulmayan, "korku benim için heyecan verici" ve yarış sonrası bir çok defa muhabirlere "o anda, aracın içindeyken, sizlerden farklı bir atmosferde olduğumu hissettim" sözleri eden bir karakterin sıradışı hayatına şahit olacağız.

Hayatımıza Nancy Sinatra "cover"ı Bang Bang ile giren ve hemen arkasından A Scene From a Dream'i yayınlayan Greyfurt bu sefer de bir Teoman yorumu ile çıkageldi. "Müziğe dönüşmüş gecikmiş duygular" olarak tanımladıkları müzikleri ile hayatımızda kısa sürede yer edinen kardeş ikiliyi, son olarak, doğaya karışıp ağaca dönüşen birinin soğuk bir sonsuzluk içindeki serüvenine odaklandıkları Yine ile dinlemiştik. Greyfurt Yine ile katıldıkları Red Bull Warm Up 2020'de ilk ona kalmayı başarmıştı. Greyfurt'un yeni teklisi ise Teoman'ın unutulmaz şarkısı Çoban Yıldızı'nın "cover"ı oldu. Grup Seçkin Umut Dik ile birlikte yarattıkları Çoban Yıldızı için bir de klip yayınladı. Zamansız gidişlere bir yakarış da diyebileceğimiz Çoban Yıldızı özellikle Seçkin Umut Dik'in gitar solosuyla dinleyici daha da derine çekmek ya da boşlukta süzülür bir halde düşüncelerle başbaşa bırakmakta kararlı gözüküyor. Gün batımında usul usul sahile ulaşmaya çalışan dalgalar eşliğinde Çoban Yıldızı hemen aşağıda. Dinleyiniz, dinletiniz....

Oasis'in 2 Ekim1995'te yayınladığı, ikinci stüdyo albümleri (What is the Story?) Morning Glory 25. yılına özel bir koleksiyoner seti olarak tekrar yayınlanacak. Britpop'u iliklerimize kadar enjekte etmeyi başaran Liam ve Noel Gallagher'ın grubu ilk albümleri Definitely Maybe'den kısa süre sonra çıkardıkları (What is the Story?) Morning Glory ile İngiltere listelerinde 10 hafta boyunca 1 numarada kalmış ve albüm çıktığı hafta 345.000 adet satmıştı. Wonderwall, Don't Look Back in Anger, Hey Now ile hala zihinlerimizde olan bir çok şarkının yer aldığı albüm 2018 yılında toplamda 5 milyonu bulan satış rakamıyla İngiltere tarihinin en çok satan 5. albümü olmuştu. Albüm aynı zamanda 90'lı yılların en çok satan İngiliz albümüydü. Elden geçirilerek tekrar yayınlanacak sette toplam 13 şarkı gümüş baskılı iki plakta yer alacak. Big Brother Recording etiketine sahip olacak set Noel Gallagher'ın el yazısıyla yazılmış Wonderwall sözlerini de içerecek.

Artık Netflix'in kadrolusu da diyebileceğimiz yapımcı Ryan Murphy'nin yeni filmi The Boys in the Band'den bir tanıtım filmi yayınlandı. Bilindiği üzere Murphy en son, yine Netflix için One Flew Over the Cuckoo's Nest'in 10 yıl öncesini anlatan Ratched'i yayınlamıştı. Brodway'de üstünlüğe verilen ve kısa adıyla Tony Ödülü olarak bilinen The Antoinette Perry Award sahibi yazar Mart Crowley'in senaryosunu yazdığı film yine oyunu sahneye koyan Joe Mantello tarafından yönetildi. Hollywood'daki inanılmaz performansıyla adından bahsettiğimiz Jim Parsons ile Matt Bomer, Andrew Rannell ve Zachary Quinto'nun bir doğum gününe katılan 4 gay karakteri canlandırdığı filmde eski dosyaları açan arkadaşların hikayesini izleyeceğiz. Dörtlüye Charlie Carver, Brian Hutchison, Robin de Jesus ve Tuc Watkins gibi isimler eşlik edecek. The Boys in the Band 30 Eylül'de ekranlarda olacak.

Vizyon tarihi pandemiden dolayı ertelenen yapımlardan biri olan yeni James Bond filmimiz No Time To Die'dan yeni bir tanıtım filmi yayınlandı. 3 Nisan olarak açıklanan vizyon tarihi ilk olarak kasım ayına ertelenen serinin 25. filmi, ilk adı açıklandığında bolca eleştirilen, sarışın olması bile dert olan ama sonrasında tüm olumsuz yorumları göğüsleyerek kendini kabul ettirmeyi başaran Daniel Craig'i de son kez Bond rolünde izleyeceğimiz yapım olacak. Killing Eve ve Fleabag gibi yapımların beyni olan Phoebe Walter-Bridge'in de özel istek üzerine senarist ekibinde yer aldığı film Maniac ve True Detective'in de yönetmen koltuğunda oturan Cary Fukunaga tarafından çekiliyor. En uzun Bond filmi olacak olan No Time To Die'da kötü karakter rolünde Oscar'lı Rami Malek'i izleyecek olmak da bizi heyecanlandırmıyor dersek yanlış olur. Malek ve Craig'e filmde Spectre'da yer alan Christoph Waltz ve Lea Seydoux eşlik ediyor. Merakla beklediğimiz filme bizi biraz daha yakınlaştıran tanıtım filmi hemen aşağıda....

Soluksuz izlediğimiz Westworld'ün yapımcıları yeni bir Michael Crichton hikayesinin uyarlaması ile karşımıza gelmeye hazırlanıyor. Bizi bu sefer okyanusun derinliklerine indirecek olan ekip Crichton'un 1987 tarihli Sphere romanını ekranlara uyarlayacak. Dustin Hoffman, Samuel L. Jackson ve Sharon Stone'lu kadrosuyla 1998'de sinemaya uyarlanan hikaye okyanus dibinde keşfedilen bir uzay aracını inceleyen biliminsanlarının yaşadıklarını anlatacak. Hakları HBO tarafından alınan Sphere'in başında ise Westworld'ün de yaratıcıları arasında yer alan Denis Thé bulunacak. Projeyi üstlenen yapım şirketleri ise Robert Downey Jr. ve Susan Downey'e ait olan Team Downey ve yine Westworld'ün yapımcıları arasında yer alan Lisa Joy ile Jonathan Nolan'lı Kilter. Bakalım Westworld'ü bize bu kadar konuşturan kadro, vizyona girdiği zaman gişede hedeflerine ulaşamamış bu hikayeyi bize nasıl sunacaklar... Hep birlikte izleyip göreceğiz.

Karbon ayak izini azaltma yolunda her geçen gün daha çevreci ürünler çıkaran Nike her ne kadar Space Hippie serisinin bir parçası olmasa ve Move to Zero hareketi kapsamında ürettiği ürünler kadar geri dönüştürülmüş malzemeye odaklanmasa da şimdiye kadar üretilmiş en sürdürülebilir Jordan'larından birini çıkardı. Nike GRIND girişimi ile üretilen kauçuk parçaların birleştirilmesinden oluşan orta taban ve geri dönüştürülmüş plastik dış taban üzerine inşa edilmiş AJ1 Space Hippie Wolf Grey koyu gri kanvas yüzeyleri arasındaki belli belirsiz renk geçişleriyle geri planda durmayı seven bir ürün olmuş. Oluşturduğu kontrast ile ilk bakışta göze çarpan ve topuk etrafını dönen zigzag dikişlerin arkasına saklanmış gibi kömür rengi "swoosh"unun yanı sıra dil etiketiyle markamalamaya sahip olan Wolf Grey detaylara önem veren Nike severlere yönelik bir ürün de diyebiliriz.

Bilindiği üzere Nolan Tenet için artık ikili gibi davrandığı Hans Zimmer ile çalışamamıştı. Zimmer Denis Villeneuve'ün Dune'u için stüdyoda olduğundan dolayı Nolan Ludwig Göransson ile yoluna devam etmiş ve Göransson'un film için oluşturduğu liste filmin vizyona girmesinin ardından yayınlandı. Son dönemde kazandığı Oscar ve Grammy Ödülleri ile adını sıkça duymaya başladığımız İsveçli besteci Creed ve Black Panther gibi filmlerin müziklerini yapmıştı. Göransson'un en son Mandalorian için çalıştığını belirtmeden de geçmeyelim. En son Travis Scott film için bir parça yaptığını açıklamış ve kısa bir aradan sonra The Plan adlı teklisini yayınlamıştı. The Plan'ın da yer aldığı 18 şarkıdan oluşan Tenet müzikleri hemen aşağıda...

Lego bu sefer de Harry Potter hayranlarını kalbinden vuracak bir setle çıktı karşımıza. Londra'nın gizemleri ile ünlü büyücülük sokağı Diagon Alley kendi tuğlalarıyla oluşturan Lego serinin hayranlarına oldukça detaylı bir dünya sunuyor. Muhteşem vitrinler ve ilgi çekici iç mekanlarıyla her köşesinde filmden esinlenilen özgün ayrıntılarla oluşturan set 5554 parçadan oluşuyor. Farklı dizilimlerle kendi sokağınızı yaratabileceğiniz sette Oliwars Wand Shop, Flourish & Blotts, Quality Quidditch Supplies, Scribbulus Writing Implements, Weasley's Wizzard WheezesFlorean Fortescue's Ice Cream Parlor dükkanları bulunuyor. Gilderoy Lockhart, Florean Fortescue, Lucius Malfoy ve Daily Prophet fotoğrafçısı dahil, başka hiçbir yerde bulamayacağınız dört yeni karakter minifigürü de bu setle birlikte geliyor. Özellikle bu set için üretilmiş asa kılıfını da içeren Diagon Alley seti toplam 14 minifigürüyle büyücülük sokağının tüm deneyimini yaşatmayı vadediyor. "Kutudan ne büyüklükte bir set çıkıyor?" derseniz, setin genişliği 1 metreyi buluyor. Lego'nun bizlere bir çok setinde sunduğu gibi sonsuz olasılıklar ile yaşayan modeller yaratma deneyimini bu sette de bir kez daha görmüş oluyoruz.

Almanya, İngiltere, Fransa ve İspanya'da polislerin sorgu odalarına odaklanan Criminal serisinin ikinci sezonu Kit Harrington sürpriziyle geliyor. Netflix tarafından "Dört yeni şüpheli, çok gergin bir oda" sözleriyle tanıtım filmi yayınlanan 2.sezonda siyah deri ve kürkler içinde görmeye alıştığımız Harrington'ı takım elbise içinde sorgulanırken izliyoruz. 16 Eylül'de başlayacak olan İngiliz dramasında Kit Harrington'ın yanı sıra Big Bang Theory'den Kunal Nayyar, Netflix'in yeni dizisi Ratched'de de yer alan Sophie Okonedo ve Catastrophe'da oynayan Sharon Horgan'ı da izleme fırsatı bulacağız. Şüpheli ile dedektifler arasındaki zihinsel mücadeleyi en basit ve güzel şekilde gözler önüne sermeyi başaran Criminal Serisi'nin 2. sezonu da bizi ekran başına kilitleyecek gibi gözüküyor. 4 farklı suçlunun sorgusuna şahit olacağımız yeni sezonda tecavüz, kaçırma ve cinayetlere cevap aranıyor. Dizinin yaratıcı isimleri George Kay ve Jim Field Smith, dizinin iyi ve güçlü bir senaryo sahip olmasının yanında, bu tip yapımların oyunculara çok sık gelmemesinden dolayı sanatçıların bunu bir fırsat olarak görmelerini de Criminal'ı tercih etmelerinde bir etken olarak yorumluyorlar.

Dünyanın farklı köşelerinde, şehir duvarlarında bir anda karşımıza çıkmasına alıştığımız Banksy bu sefer karşımıza Akdeniz'in ortasında çıktı. Bugüne kadar insan hakları, sosyal adaletsizlik ve gelir dağılımındaki eşitsizlik gibi bir çok konuya değinen sanatçı üzerine sıkça düştüğü bir diğer konu olan göçmen krizine bir kez daha dikkat çekiyor. Toplumsal konulara genellikle sanatıyla dikkat çeken Banksy yeni projesinde göçmenleri kurtarması için bir gemiyi fonluyor. Elde ettiği gelirin bir kısmını Fransa'da bir gemi alıp bağışlamak için kullanan sanatçı alışılageldik karakterlerinden birini de elinde kalp şeklinde bir can simidi tutar şekilde güverte yüzeyine resmetmiş. Akdeniz'de ölümcül bir umut yolculuğuna çıkmayı göze almış insanları kurtarma görevindeki geminin kaptanı da bu konuda aktivist bir isim olan ve İtalya'da 20 yılla yargılanan Pia Kemp. Bilindiği üzere Pia Kemp gemisiyle binlerce insanın hayata tutunmasına vesile olmuştu. Banksy kendi kışkırtıcı tarzına yakın hissetmiş olacak ki bu projesinde Kemp'i tercih etmiş. Pia Kemp'e attığı e-posta'da Banksy "ben Birleşik Krallık'tan bir sanatçıyım, ve göçmen kriziyle ilgili bazı eserler yaptım. Elbette buradan gelen parayı elimde tutamam, bu parayı yeni bir tekne almak için kullanır mısın? Banksy." yazmış. Pembeye boyanan gemiye de Fransız aktivist ve feminist Louise Michel'in adı verilmiş. fotograflar: Louise Michel

Sanatın güzel yanlarından biri de ne zaman, nerede, nasıl karşımıza çıkacağını kestiremiyor oluşumuz. Özellikle de klasik sanatların modern yaklaşımlarla harmanlandığı sergiler bize geçmişin tutkusunu günümüze ait ve daha aşina olduğumuzla bize sunarken daha kabul görür, daha az korkutucu bir kalıba da girmiş oluyor. Teknolojinin de kullanımıyla klasik sanat hiç bir zaman sahip olmadığı görünürlüğe kavuşurken beklenmedik ortamlarda, beklenmedik boyutlarla sanatseverlere aktarabilir oluyor. Bunun en güzel örneklerinden biri CultureSpaces tarafından Bordeaux'daki Betasom Denizaltı Üssü'nde gerçekleştirilmişti. Bassins Des Lumiéres dijital sanat müzesine çevrilen üste Van Gogh, Klimt, Paul Klee gibi sanatçıların eserleri multimedya kullanımıyla duvarlara yansıtılmış ve bugüne kadar militer amaçlarla yapılmış bir yapı muazzam bir sanat galerisine evrilmişti. Benzer bir iş de, her ne kadar Bassins Des Lumiéres gibi kalıcı bir mekan olmasa da, Grande Exhibition tarafından Yeni Zelanda, Welington'da gerçekleştirildi. İzleyicisine klasik eserleri farklı bir deneyim yaşatarak sunma düşüncesiyle kurgulanan sergi Van Gogh'un onlarca eserini üst üste yerleştirilmiş konteynırlar üzerinde sanatseverlerle buluşturuyor. Digital Nights - Wellington kapsamında, devasa boyutlarda yansıtılan eserlere karşısından bakmaktan çok, adeta, eserlerin içinde dolaştıran sergi aynı zamanda dünyanın farklı köşelerinden gerçekleştirilen Van Gogh Alive etkinliğinin de tek açık hava sergisi olma özelliği taşıyor. Yıldızların altında Van Gogh'un kendine has fırça darbelerinin arasında gezinmek ve ışıltılı renk kullanımını hissederek ayçiçek tarlalarında dolaşmak oldukça güzel olsa gerek... fotograflar: WellingtonNZ - Grande Exhibition

Geçtiğimiz yıl uzun bir aradan sonra Red Hot Chili Peppers'a geri dönen John Frusciante bir yandan da 10 yıldır emek verdiği solo kariyerine devam ediyor. Trickfinger adıyla çıkardığı parçaların ardından Frusciante, RHCP'ye paralel, solo kariyerini kendi adıyla devam ettirecek gibi gözüküyor. Çıkaracağı enstrümantal elektronik albüme yeni kaybettiği kedisinin adını veren sanatçı tüm şarkılarını ilk kez dinleyen Maya'nın adını verdiği albümü kendi adıyla çıkarmanın da doğru olacağını düşünmüş. Haziran ayında Trickfinger olarak She Smiles Because She Presses the Button albümündeki tarzını devam ettiren Frusciante albümde yer alan Amethblowl'u da öncü olarak gönderdi.

Geçtiğimiz yıl ekim ayında çıkardığı 4. stüdyo albümü All Mirrors'ın tadı damağımızdayken Angel Olsen'den bir yeni albüm daha geldi. Jagjaguwar etiketiyle çıkan Whole New Mess adlı albüm All Mirrors'daki şarkıların daha sade, akustik ve ilk hallerinden oluşuyor. Olsen'in albüm duyurusunu yapmasından kısa bir süre sonra çıkardığı albüme adını veren tekli ile Smiling ve Waving parçaları daha önce sanatçı tarafından paylaşılmıştı. Son olarak Wildly Idle'ın ardından ikinci albümleri Placeholder'ı çıkaran Hand Habits'ten Meg Duffy ile Tom Petty yorumuyla sahnede gördüğümüz Olsen bir kez daha etkileyici ses ve minimal altyapılarıyla gönül tellerimizi titremeyi başarmış.

Nike'ın çevreci "Move to Zero" hareketinin son ürünü bir Dunk Low oldu. Bu sezon çıkardığı bir çok üründe sürdürülebilirlik anlayışını ön planda tutan Nike koleksiyonunda yer alan geri dönüştürülmüş malzemeler ile üretilmiş model sayısını da her geçen gün arttırmakta kararlı gözüküyor. Air Force 1 Low Iron Grey ve Air VaporMax 2020'nin ardından gelen Dunk Low SP "Lemon Wash" Travis Scott imzası taşıyan Dunk modelini de anımsatan bir çizgiye sahip. Farklı desenlere sahip yamalı yapısı ile oldukça hareketli bir yüzeye sahip olan model katmanları arasındaki geçişleri de gözümüze sokmaktan çekinmiyor. Batik boyama yüzeyler ve çiçek desenleriyle süslenmiş Lemon Wash'taki yoğunluk "Swoosh"lar, taban ve bağcıklarda seçilen daha sakin tonlarla nefes alırken ön plana çıkmayan dokulu kumaş tasarıma artı değer katan bir zenginliği olmuş. Nike Dunk Low SP "Lemon Wash"un satış tarihi 10 Eylül olarak açıklanırken global satış fiyatı ise 120$ civarı olacağı düşünülüyor.

14 Eylül'de HBO içeriğine dahil olmasını beklediğimiz yönetmen Luca Guadagnino imzası taşıyan We Are Who We Are dizisinden bir tanıtım filmimiz oldu. Ergenlik dönemlerini İtalya'da bir Amerikan üssünde geçiren iki gencin hikayesine odaklanan dizi Fraser Wilson ve Caitlin Harper adlı karakterlerin dostluğunu, aşklarını, hayal kırıklıklarını ve kendilerini bulma sürecinde yaşadıkları kimlik sancılarını anlatıyor. Son olarak adından Coen Kardeşlerin tekrar çekimi için kolları sıvadıkları Sacarface'in yönetmeni olarak bahsettiğimiz ve Call Me By Your Name ile bizleri fetheden Guadagnino'nun bu mini diziyle çıtasını nereye çekeceği ise merak konusu. Daughter of Mine ve Sworn Virgin gibi yapımların senaristleri arasında bulunan Francesca Manieri ile birlikte Guadagnino'nun birlikte kaleme aldığı dizinin yapımcılığını ise bir diğer senarist Sean Conway üstlenmiş. Dizinin oyuncu kadrosunun başında ise Beautiful Boy ve Shazam'da izlediğimiz Jack Dylan Grazer ile Boy's Don't Cry ile Oscar adayı olmuş Chloé Sevigny'i izleyeceğiz. Dizinin sürprizlerinden biri de şu aralar neyi kaldırsak altından çıkan Kid Cudi'nin de kadroda yer alması. Bu üç isme eşlik eden diğer oyuncular arasında Alice Braga, Sebastiano Pigazzi, Faith Alabi, Spence Moore II gibi isimler yer alıyor.

Yeni albümlerinin yolda olduğunu bildiğimiz alternatif rock gruplarımızdan The Smashing Pumpkins, albümün ayak sesleri de diyebileceğimiz, iki parçasını yayınladı. Dağılma, kısmi birleşme gibi çalkantılı dönemler sonrası, 2018 yılında çıkardıkları son stüdyo albümleri Shiny and Oh So Bright, Vol. 1 sonrası bir süredir internet sitelerinden yaptıkları gizemli geri sayımlar ile merakımızı üzerinde tutmayı başaran grup Cyr ve The Colour of Love adlı iki parçasını dinleyicilere sundu. 20'den fazla şarkının yer alacağı açıklanan ve iki albümlük bir set olacağı tahmin edilen yeni albümün tarihi henüz belli olmasa da bu iki şarkı bizi albüme hazırlamaya yet ecek gibi duruyor. Geri sayımlara devam eden grup, anlaşılan o ki, albüme kadar bizlerle bir kaç şarkılarını daha paylaşacaklar.